9 Ağustos 2012 Perşembe

AYRIK OTLARI

         Toprağın verim gücünü alıp götüren, toprağı verimsiz kılan onlarca yabani ot vardır. Bahar gelince, suyu görünce hepsi şımarıp toprağın yüzünü kaplar. Ekilen ürünü boğarlar. İstediğiniz verimi ve ürünü almak zorlaşır.

        Tarla bitkileriyle uğraşan uzmanlar ve çift çubuk sahibi olanlar yabani otlarla mücadele yol ve yöntemlerini çok iyi bilirler. Tarlanın çoraklaşmasına yol açan bu durumdan kurtulmanın yol ve yöntemlerinden en basiti; yabani ot mücadelesi ve toprağı gevşetme  amaçlı çapalama, kazma yöntemidir.

        Ekim yapılmadan ve ekim yapıldıktan sonra; ikinci yabani ot mücadelesi ot kurutan ilaçlarıyla toprak yüzeyinden yapılan yabani ot ilaçlamasıdır.

         Bu anlatımlarımız tarımsal alanda üretim yapanlar için bilinen yöntemlerdendir. Bilinen yöntemlerle baş edemeyeceğiniz bir ot vardır ki, kökünü kurutmak yıllar alır. Tarım öğretmenimiz Şaban Yaylalı’yı minnet ve şükranla anarım. Sağ ise uzun ömürler, Hakk’ın rahmetine kavuştuysa mekanı cennet olsun. Okulumuz uygulama alanındaki ayrık otlarını görünce diyordu ki;

        - “Bu ot varya, bu ot, kırk yıl bir kayanın üzerinde susuz kalmış da, suyu görünce; az kalsın ölecektim diyerek yakınırmış” dediğini bu gün gibi anımsarım.

        Ancak ülkemizdeki; tarımsal, ekonomik, ticari, siyasi, eğitim ve sanayi üretimlerinde verimliliği artırmak için de yapılması gerekli toplumsal çalışmaların yapılması esastır.

        Toplumun huzuru, vatanın, milletin bölünmez bütünlüğü esas olunca; işin içine bilim adamları, akademisyenler, üniversiteler, öğretim üyeleri ve eğitimciler devreye girmektedir.

        89 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’inin tüm nimetlerinden yararlananlara sözüm var.

        “Egemenliğin Kayıtsız Şartsız Milletin” olduğu ülkemizde; milleti temsil etme yetkisini eline alanlar, T.B.M.Meclisi’ne millet vekili seçilince, seçkinleşip, milleti unutup, kendilerini hatırlayıp; deveyi hamuduyla götürmenin telaşlarına düşünce, vatan millet Sakarya oluveriyor. Gelsin kıyak emeklilikler. Tüm iktidarların nimetlerinden aksırıncaya tıksırıncaya kadar yararlanmanın yollarını öğrendiklerinde, Ankara’nın bozkırlarında çevirdikleri villalardan ayrılmak, halkın içine dönmek kendilerine zul geldiğini azıcık ömrümüzde görebildik.

        Kendi iktidarlarının devamı için; Kimileri kutsal mekanları, kimileri dergahları, hanları, hamamları ve tüm kutsal değerleri kendilerine zırh yaparak yaşadıkları apaçık bir gerçektir.

        Geçmişte ve bugün; bu güzel ülkemizi; ayrımcılıklara, bölücülüklere, darbelere, fişlemelere her türlü insan hak ve hukukun ayaklar altına alındığı uygulamalara ortam hazırlayanlar; şimdi kalkmışlar, geçmişin hesabını geçmişten sormaya kalkıyorlar. Gecikmiş adaletin adalet olmadığını, yanmış, yıkılmış, dağılmış, dağıtılmış yuvaların, canların hesabını bu gün hatırlayanlara ithafımdır.

         Ortadoğu’nun en genç ve kalabalık nüfusuna sahip Türkiye’ mizin insanlarının bir birine kırdırılması tesadüfi bir olgu değildir. Düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum yetiştirme projesini yaratmaya çalışan Toplum Mühendisliği uygulamaları olduğunu, “Mısırdaki sağır sultan” duydu.

        Sözün özünü söyleyenlere kulak verelim *İ DURAK İ*.

        “Atatürk’ün bahçesinde çiçek değil, olsa olsa ayrık otu olur.”İshak Alaton

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home